Thread Rating:
  • 1 Vote(s) - 5 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Rahman Suresini Kabede Okuyupda Dayak Yiyen Ashabin ismi Nedir?
#1
Dini-1 


Kur'ân-ı kerîmi açıktan okuyan ilk sahâbî Kimdir ? Rahman Suresini Kabede Okuyupda Dayak Yiyen Ashabin ismi Nedir?

Allah Resûlü’nden sonra Mekke’de Kur’ân-ı Kerim’i yüksek sesle okuyan ilk sahabîdir. Rahman sûresi nazil olduğunda Müslümanlar bu sûreyi Kureyşlilere okumak istemişler ve bu görevi hiçbir koruması ve gücü olmayan bu sahabî üstlenmiştir. Görevini başarıyla yerine getiren bu sahabî, şiddetli işkencelere maruz kalmıştır. Bedir Savaşı’nda Ebû Cehil’i öldürmek ona nasip olmuştur. Kur’ân-ı Kerim’i güzel okumasıyla Hz. Peygamber’i gözyaşlarına boğan bu sahabînin adı nedir?
Cevap:
Hz. Abdullah b. Mesud


Abdullah Bin Mes'ûd Kimdir

Kur'ân-ı kerîmi açıktan okuyan ilk sahâbî.

Abdullah bin Mes'ûd hazretleri, Eshâb-ı kirâmın meşhûrlarından olup, ilk îmâna

gelenlerdendir.

Gençliğinde fakîr idi. Bundan dolayı çobanlık yapıyordu. Bir gün koyun güderken

Peygamber efendimiz ve Hazret-i Ebû Bekir ile karşılaştı. Resûlullah efendimiz:
- Ey genç! İçmemiz için sütün var mı? diye sordu. O da:

- Yok efendim, deyince, Peygamber efendimiz, hiç yavrulamamış bir koyunun

memesini elleri ile sıvazlayıp, duâ etti. Koyunun memesi derhal süt ile doldu.

Hazret-i Ebû Bekir, büyük bir kap getirip doldurdu. Bu sütten içtiler. Peygamber

efendimiz sonra: "Çekil, büzül" buyurdu. Koyunun memeleri eski hâline geldi.

Nasıl sağdınız?
Abdullah bin Mes'ûd, olanları hayretler içinde seyretti. Dayanamayıp sordu:
- Bu nasıl oldu? Hiç sütü olmayan koyundan bu kadar sütü nasıl sağdınız?

Söylediğiniz duâyı lütfen bana da öğretin.

Peygamber efendimiz, başını sıvazlayıp:
- Allahü teâlâ sana rahmet etsin! Sen Hakkı öğrenebilecek bir çocuksun, buyurdu.

Bu mu'cizeyi gören ve konuşmaları işiten genç:
- Siz sıradan bir kimse değilsiniz. Senin, Cenâb-ı Hakkın Peygamberi olduğuna

inandım, deyip Kelime-i şehâdet getirdi ve Müslüman oldu.

Kimse yok mu?
Abdullah bin Mes'ûd hazretleri Mekke'de ilk defa açıktan Kur'ân-ı kerîm okuyan

sahâbîdir.

Bir gün Eshâb-ı kirâm, bir yerde oturup sohbet ediyorlardı. İçlerinden birisi:
- Resûlullahtan başka, hiç kimse çıkıp da Kur'ân-ı kerîmi müşriklere karşı

açıktan okuyamadı. Bunu yapacak kimse yok mu? dedi. İbni Mes'ûd hazretleri hemen

atılıp:
- Ben okurum, dedi.
- Biz, sana bir zarar vermelerini istemeyiz. Müşriklerin, kabîlesinden

korkacakları bir kimse okusun.
- Bırakın gideyim! Siz dua edin! Allahü teâlâ beni korur!

Ertesi gün, Makâm-ı İbrâhim'e gitti. Müşrikler orada toplanmış hâldeydiler. İbni

Mes'ûd hazretleri Besmele-i şerîfe çekip, "Errahmânu allemel Kur'âne..." diyerek

Rahmân sûresini okumaya başladı.

Müşrikler hep birlikte üzerine yürüdüler. Tekme tokat vurmaya başladılar. Yüzü

gözü her tarafı yara bere içersinde kaldı. Fakat o, sanki hiç bir şey

yapılmıyormuş gibi sâkin sâkin Kur'ân-ı kerîmi okumaya devam etti. Okuması

bittikten sonra Eshâb-ı kirâmın yanına vardığında dediler ki:
- Korktuğumuz başımıza geldi. Bir daha gidip onların yanında okuma!
- Hayır yine gidip okuyacağım. Müşrikleri ilk defa böyle perişan hâlde gördüm.

Onların âcizliği beni çok sevindiriyor. Bana yapılan işkencelerden acı

duymuyorum.

O, ertesi günü yine gidip, tekrar okudu. Yine tartakladılar. Hattâ kızgın

çöllere yatırıp işkence ettiler. O yine aldırmadan okumalarına devam etti.

Sonunda müşrikler çâresiz kaldılar.

Mekkeli müşrikler diğer Müslümanlara yaptıkları gibi, Abdullah ibni Mes'ûd'a da

çok eziyet ve işkence yaptılar. İşkenceler dayanılmayacak hâle gelince izin ile

iki defa Habeşistan'a hicret etti. Resûlullah efendimizin hicret etmesinden

sonra, Habeşistan'dan Medîne'ye hicret etti. Burada önce Muâz bin Cebel'in

evinde misâfir kaldı. Sonra Mescid-i Nebî'nin yanında bir ev yaptırarak taşındı.

İbni Mes'ûd hazretleri, cüssesinden umulmayan kahramanlıklar göstermiştir.

Savaşlarda, Resûlullahın yanından ayrılmayıp, canfedâ bir şekilde savaşırdı.

Bedir savaşında, küfrü ve îmânsızlığı meşhûr Ebû Cehil'in başını o kesmiştir.

Savaşta, Eshâb-ı kirâmdan Afra hatûnun çocukları Muâz ve Muavviz, kılıç

darbeleri ile Ebû Cehil'i kımıldayamıyacak şekilde yaralayıp, yıktılar. Öldüğünü

zannedip oradan ayrıldılar. Peygamber efendimiz Ebû Cehil'i merak edip:
- Acaba Ebû Cehil ne yaptı, ne oldu? Kim bakar? buyurarak, araştırılmasını

emretti. Aradılar bulamadılar. Gelip durumu bildirince Peygamber efendimiz:

Allahü teâlâ zelil etti
- Aramaya devam ediniz! Eğer onu tanıyamazsanız, dizindeki yara izine bakınız.

Birgün ben ve o, Abdullah bin Cûdan'ın ziyâfetine gittik. İkimiz de gençtik. Ben

ondan biraz büyükçe idim. Orada onu itince düştü, dizlerinden birisi yaralandı.

Bu iz onun dizinden kaybolmadı, buyurarak Eshâbına kolay tanımaları için işâret

verdi.

Bunun üzerine, İbni Mes'ûd hazretleri yerinden fırlayıp aramaya gitti. Epey bir

aramadan sonra, ölüler arasında ta'rife uygun yaralı birisini gördü. Yanına

yaklaşıp sordu:
- Sen Ebû Cehil misin?
- Evet, Ebû Cehil'im.
- Ey Resûlullah düşmanı! Nihâyet Allahü teâlâ seni hakîr ve zelîl etti?

Aldığı yaralardan, acılar içinde kıvranan İslâm düşmanı Ebû Cehil, hâlâ inadına,

düşmanlığına devam ediyordu. En ufak bir pişmanlık eseri yoktu. Ebedî olarak,

Cehennemde kalmak üzere dünyadan ayrılmakta iken bile mel'ûn hâlâ ağzından kin

kusuyordu:
- Ne diye beni zelîl ve hakîr edecek ey koyun çobanı! Hakîr olan sizler

olacaksınız! Sen bana zaferden bahset! Kim kazandı kim kaybetti?
- Zafer Allah ve Resûlünün tarafındadır, ey mel'ûn. Artık sonun geldi. Zehir

kusan başını, şu iğrenç vücûdundan ayıracağım.
- Doğrusu beni, senin gibi birisinin öldürmesi bana çok ağır gelecek.
- İşte Allah ve Resûlüne karşı gelen, onlara düşmanlık besliyenin sonu böyle

zelîl olmaktır. Sen ve senin gibi olanların sonları böyle olacak. Burada zelîl

olduğunuz gibi, âhırette daha zelîl olacaksınız! Ebedî olarak, Cehennem ateşi

ile yanacaksınız. Cehennemde, şimdiki bu hâlinizi çok arayacaksınız. Fakat

bulamıyacaksınız.

İbni Mes'ûd hazretleri, başını kesmek için Ebû Cehil'in miğferini çıkartırken:
- Ne olur hiç olmazsa, boynumu gövdeme yakın kes ki, başım heybetli görünsün,

diyerek küfrünün, gurur ve kibrinin ne dereceye çıkmış olduğunu gösterdi.

Ümmetin fir'avnı
İbni Mes'ûd, Ebû Cehil'in başını kılıcıyla kopardı. Kılıcını, miğferini aldı.

Başına bir ip bağlayıp, sürükliyerek Resûlullahın huzûruna götürdü. Sevinç

içinde:
- Yâ Resûlallah! Bu, Allahü teâlânın düşmanı Ebû Cehil'in başıdır, dedi.

Peygamber efendimiz de:
- O Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur, buyurdu.

Sonra İbni Mes'ûd hazretleri ile beraber, Ebû Cehil'in cesedinin yanına gitti.

Ona hitap ile:
- Allahü teâlâya hamd olsun ki seni zelîl ve hakîr kıldı. Ey Allahın düşmanı!

Sen bu ümmetin fir'avnı idin! buyurdu.

Hazret-i Abdullah bin Mes'ûd, Uhud'da, Hendek'te, Biat-ı Rıdvan'da, Mekke'nin

fethinde ve Tebük seferlerinde bulundu. Peygamber efendimizin vefâtından sonra

da Yermük harbine katıldı. Kûfe kadılığına tayin olundu. Orada hazine

muhafızlığı da yaptı. Hazret-i Ömer, Kûfe halkına yazdığı mektupta şöyle

diyordu:

- Ey Müslümanlar! Size iki arkadaşımı yolluyorum. Ammâr vâlî, Abdullah kâdı

olacaktır. Onları dinleyiniz ve söylediklerini yapınız. Çünkü ikisi de

Resûlullahın Eshâbından olup, Bedir kahramanlarındandır. İbni Mes'ûd'u yanımda

alıkoymayarak sizi kendime tercih ettim. Kendisi aynı zamanda beytülmâl

hesaplarına da bakacaktır.

Günâhtan şikâyet
Hazret-i Osman'ın son zamanlarında Medine'ye döndü. 60 yaşının üzerinde iken

hastalandı. Halife Hazret-i Osman, ziyâretine geldi. Dedi ki:
- Bir isteğin mi var?
- Allahü teâlânın rahmetini isterim.
- Bir tabib getirelim mi?
- Hâcet yok! Beni hasta eden tabibdir.

Bu hastalıktan vefât etti. Cenâze namazını Hazret-i Osman kıldırdı. Vasiyeti

üzerine Cennet-ül-Bakî Kabristanına defnedilmiştir.

Abdullah bin Mes'ud, Resûlullahın huzurunda, meclislerinde sık sık bulunurdu. O

derece ki, Resûl-i ekremin Ehl-i beytinden olduğu sanılırdı. Resûlullahın

eşyalarını taşırdı. Onlara hürmetinden çok güzel giyinirdi.

Peygamber efendimiz, Abdullah bin Mes'ûd'u Kur'ân-ı kerîm öğretenlerin başında

sayardı ve, "Kur'ân-ı kerîmi, İbni Mes'ûd, Salim, Übey bin Ka'b ve Muaz bin

Cebel'den öğrenin!" buyururdu. 70 sûreyi Resûlullahın mübârek ağızlarından

işiterek ezberlemiştir. Âsım, Hamza, Kisaî, Halef, A'meş gibi meşhur kırâat

imâmlarının silsilesi, İbni Mes'ûd'da son bulmaktadır.

Resûl-i ekrem Kur'ân-ı kerîmi ondan dinlemeyi çok severdi. Peygamber efendimiz

bir gün ona buyurdu ki:
- Nisa suresini oku, dinleyelim.
- Kur'ân-ı kerîm size indi. Biz O'nu sizden okuduk ve sizden öğrendik. Resûl-i

ekrem bunun üzerine buyurdu ki:
- Evet öyledir. Fakat ben Kur'ân-ı kerîmi başkasından dinlemeyi severim.

İbni Mes'ûd okumaya başladı. Meâlen; (Halleri ne olacak? Her ümmetten bir şahit

getireceğimiz zaman...) Nisa: 41] âyet-i kerimesine gelince, Resûlullahın

mübârek gözlerinden yaşlar boşandı.

İbni Mes'ûd gibi
İbni Mes'ûd hazretleri, Kur'ân-ı kerîmi çok güzel okurdu. Hazret-i Ömer anlatır:
Bir gün Resûlullah efendimiz, Hazret-i Ebû Bekir ile Müslümanların durumunu

konuşuyordu. Ben de yanlarındaydım. Sonra beraber dışarı çıktık. Baktık,

tanımadığımız birisi mescidde Kur'ân-ı kerîm okuyor. Resûlullah efendimiz

dinlemeye başladı. Daha sonra da bize dönüp buyurdu ki:
- Kim Kur'ân-ı kerîmi indiği andaki tazeliği ile okumaktan hoşlanıyorsa, İbni

Mes'ûd gibi okusun!

İbni Mes'ûd hazretlerinin vücûdu zayıf yapılı idi. Peygamber efendimiz birgün

Eshâbına buyurdu ki:
- Siz İbni Mes'ûd'un vücutça zayıf olduğuna bakmayın. Mîzânda hepinizden ağırdır





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)